İstanbul'un Merkezi: Hippodrom

İstanbul benim için Tarihi Yarımada'dır. Tarihi Yarımada'nın her ne kadar merkezinde sayılmasa bile merkezi Sultanahmet'tir ve aslında merkezidir İstanbul'un. Bir süre görmediğim zaman özlediğim, hiçbir şey yapmasam bile eserlerin çevresinde bir tur attığım bölge. 

Sultanahmet: Günümüzün turizm merkezi. Semtten bahsediyorsak Sultanahmet, camiden bahsediyorsak Sultan Ahmet

Bizanstan günümüze kalan ve Ayasofya Su Terazisi'nin hemen dibinde yer alan bir dikili taş vardır: Milion Taşı. İlk halini bilemem ama hani "kim dikmiş bu şekilsiz taşı" diyebileceğimiz bir sütundur dönemin İstanbul'unun merkezinin işareti. Hatta değil İstanbul, dünyanın merkezi sayılırmış. Tüm yol hesapları bu taşa göre yapılırmış. Bizans İmparatorluğunun belli başlı merkezlerinin merkeze uzaklıkları kaydedilirmiş taşın üzerine. Merkez olarak ise bu mil taşı değil, sur kapıları dikkate alınırmış. Artık ne kadar farkedecekse!
Milion Taşı
Bir kaç adımlık yürüme mesafesinde ulaşılabilecek eserler, müzeler, gezilecek görülecek noktaların sayısı şaşırtır insanı. Hani hakkıyla göreyim denildiği zaman 1 hafta sürecek bir gezi rotasıdır. 
Şöyle ilk anda akla gelenleri sıralarsak: Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, Ayasofya Türbeleri, III. Ahmet Çeşmesi, Arkeoloji Müzeleri, Gotlar Sütunu, Türk İslam Eserleri Müzesi, Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, Alman Çeşmesi, Hippodrom ve üzerindeki anıt sütunlar, Sultan Ahmet Camii, Hürrem Sultan Hamamı, Yerebatan Sarayı, Binbirdirek Sarnıcı, Şerefiye Sarnıcı, Kadırga Sokollu Camii, Küçük Ayasofya Camii ve bu eserlere ulaşmak için yol üzerinde görebileceğimiz nice tarihi yapı, eser vardır. Camiler, hamamlar, türbeler çeşmeler, eski sokaklar ve evler.  Sultanahmet Meydanı her daim merkezmiş İstanbul'da. Hippodrom dediğimiz ve bugün üzerinde bulunan ve günümüze anıt sütunlardan sadece üç tanesinin gelebildiği Dikilitaş, Örme Sütun, Yılanlı Sütun ile birlikte Alman Çeşmesi yer alır.

Hippodrom ve Ayasofya (Düzenlemenin güzelliğine bakar mısınız)
Bir ucu Divanyolu'na uzar, diğer ucu Marmara Üniversitesi'nin  rektörlük binası ve arkasında yer alan Sultanahmet Meslek Lisesi'ni de içine alır. Bu bölüme de "sfendon"  (sphendone) denmektedir. Bir tarafında Sultan Ahmet Külliyesi, diğer tarafında İbrahim Paşa Sarayı ile Tapu Kadastro binası vardır. Bölgede at arabası yarışları yapılmış yıllarca. Osmanlı döneminde de "Atmeydanı" denmiş. Elbette sadece at yarışlarından ibaret olmayıp vahşi hayvan gösterileri, cambazlıklar, imparatorların taht  çıkış törenleri, zafer alayı geçişleri de olurmuş.

Sphendon'un Günümüzde Görünümü
Sultanahmet'e girdiğimiz anda evvela Hippodrom'a girmeli, oradaki havayı teneffüs ettikten sonra yolumuzu her nereye gideceksek çizmeliyiz. 


ALMAN ÇEŞMESİ

Evvela sekizgen planlı Alman Çeşmesi karşılar bizi. Alman İmparatoru'nun hediyesidir. Alışık olduğumuz çeşme ve şadırvanlardan farklı bir üslubu vardır. Kubbesinin üst kısmında sürekli güvercinler vardır. Açıkcası kuşları sevdiğim halde üzerine konduğu eserleri pisletmelerinden ötürü pek sevmem kendilerini, ama gelin görün yem satanların kazanç kapısıdır bu güvercinler. Hava sıcaksa çeşmelerinden birisine yanaşıp yüzü yıkamak iyi gelmektedir.

Alman Çeşmesi
Yapılış döneminde her ne kadar politik içeriği olsa bile günümüzün anıtsal eserleri arasındadır.

1930'lu yıllarda Alman Çeşmesi
Alman Çeşmesi'ni geçince bizi karşılayacak eser: Obelisk. Yahut çok bilinen adıyla Dikilitaş.

DİKİLİTAŞ - OBELİSK

Bu  Dikilitaş aslında bir dikili taş olup "selpak / kağıt mendil" ilişkisi misali ama tersinden bu ismi almıştır. Batı dillerinde "Obelisk" diye anılmakta. "Thedosius Sütunu" da denilmektedir. Bu eseri İstanbul Ansiklopedisi'nden de faydalanarak biraz daha detaylı inceleyelim.

Neredeyse 3500 yıl evvelinde MÖ. 1450 yıllarında bir benzeri ile birlikte Mısır'da Amon-Re mabedi önüne yerleştiriliyor. Mısır medeniyetine meraklısı için isim verelim: III. Tutmosis adına.

I. Constantinus Konstantinopolis şehrini yeniden kurduğu zaman süslemek üzere çeşitli anıtları şehre taşıtıyor. Muhtemelen bu obeliski yerinden indirtiyor ama ömrü yetmiyor. Yerine geçen oğlu obeliski İskenderiye'ye kadar getirtiyor ama bugün sebebini bilmediğimiz bir nedenle İskenderiye kıyılarında kalıyor eser. Sonrasında onun yerine geçen İmparator İulianus İskenderiyelilere bir mektup yazarak obeliskin kendilerine gönderilmesini istiyor; taş muhtemelen İulianus'un ölümünden sonra şehre geliyor lakin bu sefer de uzunca bir süre Kadırga sahilinde kalıyor. Teyyy 390 yılında I. Theodosius döneminde taş yerine dikiliyor.

Eski yıllarda Obelisk ve Örme Sütun
Taşın toplam uzunluğu 19,59 metre olmakla birlikte aslının 3'te 2'si kadar olduğu söylenir. Orijinali 30 metre civarındaymış diyebiliriz. Alt kısmında düzeltme işlemi hiyerogliflerden birisinin yarım olmasından da anlaşılmaktadır. Ya taşıma sırasında bir kırılma mevcut yahut kolay taşınması için kısaltılmış olabileceği düşünülmektedir.

Dikilitaş mermerden bir kaide üzerine oturtulmuş, kaidenin temelinde de bir yüzünde adet üzerine Grekçe, diğer yüzünde Latince kitabeler işlenmiştir. Grekçe metinde anlatıcı ağzından 32 günde dikildiği, Latince metinde ise taşın ağzından 30 günde dikildiği anlatılmaktadır. Niye öyledir, ben bir anlam veremedim.
 
Temelin diğer iki yüzünde ise taşın yerine yerleştirilme öyküsü ve araba yarışları tasvir edilmiştir. Dikkatli olarak tasvirlere bakarsanız bu öyküyü görebilirsiniz. Bu noktada biraz eğilmeniz ve motifleri alıcı gözle incelemenizde fayda var.

 


Kaidenin dört yüzünde imparator ve ailesi, kumandanları, yarış izleyenler kabartmalarla tasvir edilmiştir.

 

Dikilitaş'ın dört yüzünde de hiyeroglifler vardır. Ama çok dikkat çekmeyen, uzaktan bakıldığında farkedilen, bir parça martıların pisliğinden ötürü kirlenen en üstte yer alan piramit biçimli uçta Firavun III. Tutmosis ile Mısır Tanrısı Amon-Re el ele görünüyor. Piramitin bittiği yerden başlamak üzere çerçeve içinde yine tanrı ve firavun vardır. Bunun hemen altında şahin başlı olarak tasvir edilen tanrı kutsal Horus yer alıyor. Esas hiyeroglif yazı bu noktadan sonra başlıyor. Burada da Mısır tanrılarına övgüler var. Ne yazdığını şuraya kopyalamıştım bir zamanlar.
 
Dikilitaş'ın üst kısmı

Dikilitaş











Dikilitaş'ın çevresinde birkaç tur atalım, biraz uzaklaşalım, sonra yaklaşalım ve tekrar tekrar bakalım. Sonrasında yolumuza devam edelim ve Yılanlı Sütun'un yanına gidelim.

YILANLI SÜTUN

Burmalı Sütun - Yılanlı Sütun
Yılanlı Sütun ya da diğer bilinen adıyla Burmalı Sütun. Günümüze gelen kısmı 5,30 metredir. Delfi'deki Apollon Mabedi önünden I. Constantinus zamanında İstanbul'a getirtilmiş. O zamanlar 8 metre yüksekliğinde olan sütunun üzerinde 3 ayrı yöne bakan yılan başları varmış. Sonrasında nasıl olduysa kaybolmuş. Evliya Çelebi bu sütunun İstanbul'u yılan, çıyan ve akreplerden koruduğunu yazmış. 

1880'li yıllarda Yılanlı Sütun






ÖRME SÜTUN

Örme Sütun (Restorasyon Öncesi)
Spina'nın son ucundaki 32 metre boyundaki bu sütun Bizans devrinde çeşitli ölçülerdeki yontulmuş taşlardan örülerek yapılmış. Kitabesindeki Grekçe metinden anlaşıldığına göre 4 veya 5. yüzyıla tarihlenmektedir. Maalesef restorasyon geçirdi.
 
Bir kış günü Örme Sütun

Restorasyon sırası ve sonrasındaki görüntüsü şöyle: 
Örme Sütun Restorasyonu

Örme Sütun ve Yılanlı Sütun, 2015

Çok eskilerden günümüze ulaşmış 3 anıt sütunu da gördükten sonra yönümüzü nereye çevirelim?






*** | ***
Ek fotoğraflar:
Sfendon
Milion Taşı
Kar Zamanı Alman Çeşmesi
Obellsk, Joseph-Philibert Girault de Prangey, 1843

Sphendon Duvarı ve Eski Evler, Çeşme

Etiketler: